/  Mavi Büyüme   /  Mavi Büyüme

Mavi Büyüme

Mavi büyüme sürdürülebilir kalkınma kavramına dayanmaktadır.  Ekonomik ve sosyal hedefleri güvence altına alırken, doğal kaynakları gelecek nesiller için korumayı amaçlayan sürdürülebilir kalkınma, 1960’lardan bu yana uluslararası toplumun odağında olmuştur. Sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesini, ekonomik ve sosyal yapıyla çevre etkileşiminin bütüncül bir şekilde değerlendirilerek bugünkü ve gelecekteki nesillerin kalkınmanın getirdiği fırsatlardan hakkaniyetli bir şekilde yararlanması oluşturmaktadır (KB, 2012). Kavramının gelişmesinde üç uluslararası Birleşmiş Milletler (BM) konferansı rol oynamış, kavramın tanımlanması, dünya çapında kabul görmesi ve farklı boyutları ile uygulanabilir hale gelmesi 40 yıllık önemli bir süreç sonunda gerçekleşmiştir.

Sürdürülebilir kalkınma özellikle çevre ve kaynak boyutu ile 1972’de Stockholm’de düzenlenen  ilk BM konferansında tanımlanmış, çevrenin korunması ve temiz bir dünya isteği uluslararası boyut kazanmıştır. Kavramın ekonomik boyutu 1992’de Rio’da ele alınmış, Rio sözleşmeleri sürdürülebilir kalkınmanın uygulamaya geçmesini sağlayan en önemli küresel adım olmuştur. 2002’de Johannesburg’da yapılan üçüncü BM konferansında sürdürülebilir kalkınma sosyal boyutu ile tanımlanmıştır. 2012’de Rio’da düzenlenen dördüncü sürdürülebilir kalkınma konferansında ise (Rio+20) uluslararası finansal kriz zemininde yeni bir konsept olarak “yeşil büyüme” ortaya çıkmıştır (Eikeset ve diğ., 2018).

Yeşil büyüme, OECD tanımına göre varlığımızın temelini oluşturan doğal kaynaklar ve çevresel unsurların devamını sağlarken  ekonomik büyüme ve gelişmeyi teşvik etmektir. Karasal ekosistemlere dayanan yeşil büyüme kavramı ile birlikte, yaşam ve ekonomi ile doğrudan ilişkili olan okyanuslar, denizler ve iç suların insanlık için önemine istinaden “mavi ekonomi” ve “mavi büyüme” kavramları kabul edilmiştir. Dolayısıyla Rio+20 konferansından bu yana, mavi büyüme kavramı yaygın olarak kullanılmakta ve farklı düzeydeki politikalara konu olmaktadır.

Yine 2012’de doğan ve dünyamızın karşı karşıya olduğu çevresel, politik ve ekonomik zorlukları karşı bir dizi evrensel hedef üretmeyi amaçlayan BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH)[1] dünya çapında kalkınmaya ilişkin 2030 gündemini oluşturmaktadır. Kapsayıcı yaklaşım ile sürdürülebilirliği tüm boyutlarıyla ele alan 17 adet küresel hedef içinde, mavi büyüme kavramı özellikle 14 numaralı SKH (Okyanusların, denizlerin ve deniz kaynaklarının, sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda muhafaza edilmesi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılması) ile doğrudan bağlantılıdır. Denizlerin ve kıyıların kullanılmayan potansiyelini istihdam ve büyüme için harekete geçirilmesi, bu yapılırken denizel çevre ve biyoçeşitliliğin devamının da sağlanması mavi büyümenin temel felsefesini oluşturmaktadır. Çok sayıda türe ve habitata  ev sahipliği yapan denizlerde her sene yeni türler ve habitatlar keşfedilmekte, denizler küresel iklimin düzgün işlemesini sağlamakta, biyoçeşitliliği desteklemekte, ayrıca atmosferdeki karbondioksiti yakalayarak iklim değişikliğiyle mücadeleye  yardım etmektedir.

Mavi büyüme okyanuslar ve denizlerin gelecek nesiller için sürdürülebilir biçimde yönetilmesini içerir. İnsanlık yüzyıllardır denizler ve okyanusları kısıtlama ve sınırlamalardan uzak biçimde kullanırken, bugün kıyıda ve açık denizde birçok faaliyet gelişmiş, denizler ve okyanuslar ekonomik kalkınma için giderek daha önemli alanlar haline gelmiştir. Ulaştırma ve taşımacılık faaliyetlerinin hızla yoğunlaşması, kurvaziyer turizminin gelişmesi, daha yakın zamanda açık deniz rüzgar enerjisi ve deniz madenciliği gibi yeni sektörlerin ortaya çıkması denizin sonsuz alanının sınırsız kullanımından, birbiri ile uyumlu, sürdürülebilir ve katma değerli ekonomik faaliyet seçeneklerine yönelimi gündeme getirmiştir (WWF, 2015). Bu gelişmeler, gerektirdiği teknolojik ilerlemelerle beraber mavi büyüme ve mavi ekonomi içinde ele alınmaktadır.

Okyanus ve denizlerin sağladığı ekonomik faaliyetlerin kullanılması gelir, katma değer ve yeni işler yaratılmasında önemli role sahiptir. Avrupa’da mavi ekonominin tüm sektörleriyle beraber 5,4 milyon iş ve yılda 500 milyar Avro katma değer yarattığı tahmin edilmektedir. Avrupa’nın dış ticaretinin %75’i, AB içi ticaretin %37’si deniz yolu ile yapılmaktadır. Sadece Avrupa değil, tüm dünyada farklı oranlarda denizler ve kıyılar ekonomi için sürükleyici role sahiptir. Bunun yanısıra liman ve kıyı toplumları, coğrafyalarının dışa açık konumlarından ötürü yeni fikirlerin ve yeniliklerin merkezi olmakta ve bundan da istifade etmektedir (EC, 2012).

Deniz ve kıyıların taşıdığı potansiyellere ek olarak, mavi büyümenin güçlü biçimde öne çıkmasına ve gelişme göstermesine yardımcı olan üç faktörden bahsedilebilmektedir. Bunlardan birincisi artık derin sularda bile çalışmaya olanak veren teknolojik ilerlemelerdir. Bugün robotik, video-izleme ve dalma teknolojileri 10 yıl önce teknik veya ekonomik olarak yapılamayan makine operasyonlarını yapılabilir kılmaktadır. İkincisi, toprağın ve tatlı suyun sınırlı kaynaklar olduğunun bütün dünya tarafından giderek daha fazla anlaşılmasıdır. Bunun sonucunda yerkürenin %71’ini oluşturan denizlerden insanların gıda, enerji gibi temel ihtiyaçlarını sürdürülebilir biçimde nasıl sağlayabileceği önemli hale gelmiş, bu çevresel hedefler aynı zamanda araştırma, yenilik ve gelişme alanı açmıştır. Üçüncü önemli faktör, denizlerin sera gazı emisyonlarının düşürülmesine doğrudan katkı sağlıyor olmasıdır. Bu katkılar sadece denizlerin en büyük karbon yutak alanı olması veya açık denizlerdeki yenilenebilir enerji kaynaklarından değil, ekonomik gelişme için gerekli olan taşımacılığın km-ton başına karbon salımı en düşük şekilde yapılabilmesinden kaynaklanmaktadır (EC, 2012). Dolayısı ile taşıdığı ekonomik unsurlar ve dünyanın karşı karşıya olduğu iklim değişikliği sorununu azaltan etkileri, mavi büyümeyi kalkınma politikalarında öne çıkmaktadır.

Bu doğrultuda Avrupa 2020 stratejisinde mavi büyüme, Avrupa ekonomisinin geliştirilmesi için temel alanlardan birisi olarak tanımlanmış durumdadır. Bunun için su ürünleri yetiştiriciliği, kıyı turizmi, deniz biyoteknolojisi, okyanus enerjisi ve deniz dibi madenciliği sektörlerinde yenilikçilik desteklenmektedir. Denizlere yönelik bilginin geliştirilmesi, kullanımlara yönelik planlama çalışmaları ve denizlerin izlenmesi bir öncelik alanıdır.  Adriyatik ve İyonya Denizi, Kuzey Buz Denizi, Atlantik Okyanusu, Baltık Denizi, Kara Deniz, Akdeniz ve Kuzey Denizi’nde sürdürülebilir yönetim için ülkeler arası işbirliğinin geliştirilmesi de diğer bir öncelik alanı olarak tanımlanmıştır.

Mavi ekonomi kavramı, faaliyetleri doğrudan denizlere dayanan veya denizlerle dolaylı ilişkiye sahip olan çok sayıda ekonomik sektörü kapsamaktadır. AB kaynaklarında genel olarak kıyı turizmi, denizyolu taşımacılığı, gemi inşası ve onarımı, liman hizmetleri, deniz dibi madenciliği, su ürünleri yetiştiriciliği, deniz balıkçılığı mevcut (establihed) sektörler; mavi enerji (deniz üstü rüzgar, dalga, gel-git), mavi biyoteknoloji, deniz suyunun arıtılması gibi sektörler gelişen (emerging) sektörler olarak ele alınmaktadır (EC, 2019; Johnson vd., 2018). Bu konuda daha kapsamlı sınıflamalar da incelemeye değerdir (Tablo 1).

Tablo 1: Mavi Ekonomiye Katkı Veren Sektörler

Canlı Olmayan Kaynakların Çıkarılması veya Kaynak Üretimi Canlı Kaynakların Toplanması Okyanusun İçinde ve Çevresinde Ticaret Ekosistemin Korunması ve Yönetimi
Deniz yatağı madenciliği Petrol ve gaz Balıkçılık Su ürünleri yetiştiriciliği Taşımacılık (denizyolu taşımacılığı) Gemi inşası ve onarımı Mavi Karbon Savunma gözetimi ve deniz güvenliği Habitat koruması / restorasyonu
Su (tuzdan arındırma) Deniz tarama Deniz biyoteknolojisi Eğlence amaçlı balıkçılık ve teknecilik Deniz yapıları inşası (örn. iskeleler vb.) Tehlike koruması Ekolojik araştırmalar / ekosistem araştırmaları
Enerji / yenilenebilir enerjiler (gelgit / dalga enerjisi; kıyı / deniz rüzgarı) Su ürünleri işleme Liman altyapısı ve hizmetleri Atık işleme ve bertaraf
    Deniz ve okyanus hizmetleri (haritalama, izleme, danışmanlık, sigortacılık vb.) Okyanus eğitimi ve Ar-Ge Kıyı geliştirme Deniz ve kıyı turizmi Savunma  

Kaynak: Voyer ve Leeuven, 2019

Ülkemiz sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin olarak 1992 yılından itibaren oluşturulan uluslararası sözleşmelere taraf olmuş,  gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeleri yapmış, uluslararası karar ve prensipleri ulusal politika belgelerine yansıtmıştır. Sürdürülebilir kalkınma politikalarının uygulanması, AB üyelik sürecinin 1999 yılından itibaren hızlanması ile daha önem kazanmış, bu süreçte politika ve mevzuat çerçevesinde özellikle atık yönetimi, su ve hava kalitesi ile biyolojik çeşitliliğin korunması konusunda kayda değer adımlar atılmıştır (KB, 2012).

11. Kalkınma Planında nüfus, şehirleşme, ekonomik faaliyetler ve çeşitlenen tüketim alışkanlıklarının çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırdığı; çevre kirliliği, iklim değişikliği, çölleşme, ormansızlaşma, biyolojik çeşitlilik kaybı, kuraklık gibi çevre problemlerinin insan yaşamı ve kalkınma sürecini belirgin bir şekilde etkilediği, talebin ve tüketimin arttığı dünyada sürdürülebilir çevre ve doğal kaynak yönetimi ile yaşanabilir kentlerin inşasının daha çok önem kazandığı tespitleri yer almaktadır. Plan, denizcilik ve deniz taşımacılığı, gemi inşası, savunma, deniz turizmi, deniz dibi madenciliği, denizlerde koruma ve güvenlik gibi mavi ekonominin farklı alanlarının gelişmesini 2023 hedefleri ile birlikte ortaya koymuştur.

              Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’de toplam 8.333 km uzunluğundaki kıyı alanı, deniz ve kıyının sunduğu olanaklara göre yüzyıllardır gelişen sektörler ve bunlara dair farklı potansiyeller, mavi büyüme ve mavi ekonomiyi ülkemiz için önemli kılmaktadır. Ülke genelinde kıyı ve deniz turizmi, denizyolu taşımacılığı, limanlar, balıkçılık, su ürünleri yetiştiriciliği gibi pek çok sektör kurulu biçimde faaliyet göstermekte, bunun yanında deniz biyoteknolojisi, mavi enerji, deniz dibi madenciliği gibi sektörlerde araştırmalarla bilgi altyapısının genişlemesi bu sektörlerin ülke ekonomisine katkısı noktasında imkanlar sunmaktadır. İzmir gibi tarihi liman kenti olmaya dayanan, deniz ticaretinin büyümesi ile gelişmiş bir şehir hem kaynaklarının devamı hem de dünyadaki yeşil büyüme ve mavi büyüme özelinde gelişen yeni kalkınma anlayışı ile bölgesel refahının geliştirilmesine odaklanmıştır. Bunun için bölge kalkınmasında İzmir’de mavi büyüme ilkeleri odağında deniz ve kıyı ekosisteminin geliştirilmesi öncelikli bir amaç olarak belirlenmiştir. İzmir’in de içinde yer aldığı Akdeniz Havzası’nda mavi büyüme ekseninde önemli gelişmeler beklenmektedir. WWF (2015) tarafından işaret edilen aşağıdaki tespitler, mavi ekonominin önemli dinamiklerini ortaya koymaktadır.

  • Avrupa ve Asya arasındaki ticaretin büyümesi Akdeniz’de uluslararası deniz trafiğini artıracaktır.
  • Yeni orta sınıf uluslararası turizmi artıracak, bu en çok dünyanın bir numaralı turizm merkezi konumundaki Akdeniz’i etkileyecektir.
  • Akdeniz’in %20’sinden fazlasını kapsayan açık deniz petrol ve gaz arama sözleşmeleri, hızlı gelişen enerji talebine bağlı olarak %20 daha genişleme potansiyeline sahiptir.  
  • AB Mavi Büyüme Stratejisi’nde potansiyel itici güç olarak vurgulanan beş sektörde -su ürünleri yetiştiriciliği, deniz ve kıyı turizmi (kurvaziyer ve eğlence amaçlı teknecilik), deniz biyoteknolojisi, okyanus enerjisi ve deniz madenciliği- gelişmeler sağlanacaktır.
  • Balıkçılık dışında, Akdeniz’de bulunan denizle ilgili tüm geleneksel sektörler (turizm, deniz taşımacılığı, su ürünleri yetiştiriciliği ve açık deniz petrol ve doğalgaz)  önümüzdeki 15 yıl içinde büyümeye devam edecektir. Yenilenebilir enerji, deniz yatağı madenciliği ve biyoteknoloji gibi nispeten yeni sektörlerin ise (deniz ekosistemleri üzerindeki etkileri daha  belirsiz olmasına rağmen) daha hızlı büyümesi beklenmektedir.

Bu gelişmelere adapte olmak, mavi denizlerin sunduğu çok sayıda ekonomik faaliyetin gelişimini sağlamak, gereken önceliklendirme ve dönüşümleri hayata geçirmek, ekosistemlerin koruma-kullanma dengesini devam ettirmek ve tüm bunlar için gerekli bilgi ve gözlem altyapısını oluşturmak bölgeler için erişimi zor ancak kritik hedeflerdir. Mavi ekonominin güçlenmesi ve yaşanan ilerlemeler, önümüzdeki dönemde iklim değişikliği etkileri ile daha güçleşecek olan gıda, enerji ve gelir teminine kuşkusuz büyük katkı sağlayacaktır. AB çapındaki henüz kısa süreli sayılabilecek uygulama denizlerdeki farklı kaynaklardan enerji üretilebildiğini, hastalıkların tedavilerinde kullanılmak üzere yeni bileşimler elde edilebildiğini, katma değerli deniz mahsulleri üretilebildiğini ve bunların ekonomik anlamda büyük katkılar sunduğunu göstermiştir. İzmir bölgesi için de mavi büyüme yaklaşımı ile uyumlu biçimde şekillendirilecek politika ve uygulamalar bölge kalkınmasına önemli katkı sağlayabilecektir.

Kaynakça

  • Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (2019) On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023)
  • Kalkınma Bakanlığı (KB) (2012) Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Raporu: Geleceği Sahiplenmek, Ankara
  • Voyer M. Ve Leeuven J. V. (2019) Social license to operate’in the Blue Economy. Resources Policy, 62, 102-113

[1] UN

Dr. Saygın Can OĞUZ
Uzman
Mavi Büyüme Politikaları Birimi

saygin.oguz@izka.org.tr